ZORUNLU AÇIKLAMA
Son günlerde şahsımın ve vakfımızın isimlerinin gerçek dışı bazı itham ve iftiralarla anılması nedeniyle kanuni haklarımız saklı kalmak kaydıyla bu açıklamayı yapma gereği duydum.
Diğer taraftan çok üzücü olan başka bir konu ise ülkemizin, şehrimizin çok değerli bilim insanlarının, değerli akademisyenlerin, konuya hâkim araştırmacı ve uzman dostlarımızın da akıl almaz şekilde mesnetsiz suçlamalara maruz kalmalarıdır.
Daha önceki tüm yazılarımda ve konuşmalarımda ifade ettiğim gibi, Demirci Mehmet Efe’nin kızanları ile birlikte Kurtuluş Savaşı’mızda işgalcilere karşı vatanımızı koruma konusundaki kahramanlıklarını tartışmak haddimiz değildir, Ulu Önderimiz Atatürk’ün takdirlerindedir.
Denizli vakası dediğimiz olayın özü, o günlerde Denizli’de yaşanan kaos ortamında bazı Denizlililerin, Efe’nin Denizli’ye gönderdiği kızanlarının yaptıklarından duydukları büyük rahatsızlıktır. Nitekim o zor günlerde “Haneye tecavüz ettiler, malımıza mülkümüze kastettiler, kadınlarımıza musallat oldular” gibi bazı olumsuz tutumların bir kısım ahaliyi harekete geçirmesi ile yaşanan gerginlik sürecinde Sökeli Ali Efe ve birkaç kızanının öldürülmeleridir. Ne efelerin zulmü, ne de devamında masum insanların katliamına yol açan üzücü olayların yaşanması tabii ki istenemez bir durumdur. Ancak 104 yıl önce yaşanmış ve tarihin yaprakları içinde yerini almıştır.
Üzücü olan ise; bu olay üzerinden günümüzde dahi Denizli’de Kurtuluş Savaşı’na karşı isyan çıkarıldığı peşin yargısı ile Denizli’yi ve Denizlilileri mahkum etmektir. Olayın bir yönüyle namus, iffet kavgası, malına mülküne, ırzına sahip çıkma mücadelesi olduğunun tamamen gözden uzak tutulduğuna dikkat çekilmesinde bir yanlışlık bir eksiklik bulunmadığının farkına varılamamasıdır. O gün yaşananların adli sistemin ve kolluk kuvvetlerinin yeterli olmadığı ve kendilerini güvende hissetmeyen insanların heyecana kapılması veya olayı tetikleyen hususun meşru müdafaa olarak da değerlendirilmesinin bir sakıncası olduğu düşünülemez. Tarihi olaylar üzerine yeni araştırmalar ve değerlendirmeler yapılabilmesi karşı çıkılan bir durum değil, çağdaş bir toplum nezdinde memnuniyet duyulan bir durum olmalıdır.
Demirci Efe’nin Denizli’ye gelip “Millî Mücadeleye karşı geldiler, isyanı bastırdım” diyerek 70-80 kişiyi vahşice katletmesini, şehri “Yemin ettim” diyerek yakmak istemesinden aklıselim Sarayköylü din adamı Şeyh Tahir Efendi’nin yönlendirmesiyle yeminini İlbadı Kabristanı’nı yakarak yerine getirmesiyle Denizli’nin yakılmaktan kurtarılmasını görmezden gelemeyiz. Denizli’nin Kurtuluş Savaşı dönemine dair çalışmalar ile tarihinin zenginleştirilmesinin gelecek nesiller açısından faydalı olacağına inanıyorum.
Konu ile ilgili bildiklerim inandığım bilim insanları, akademisyenler, araştırmacı ve uzman dostlarımdan öğrendiklerimdir. Özellikle 100 yılı aşkın süredir şehrimizin haksız yere lekeli kalmasına yol açan yanlış bilgiler ve iftiralara karşı, doğru olduğuna inandıklarımı yazmayı ve anlatmayı ve masum olduğunu öğrendiğim insanların vahşice katledilmelerinin yanlışlığını söylemeyi topluma karşı sorumluluğum olarak görürüm, bu gerçeklere karşı duyarsız kalmayı kendime yakıştıramam. Bu benim karakterimdir, yaşam felsefemdir.
Ülkemizin ve şehrimizin değerli bilim insanları, değerli akademisyenleri araştırmacı ve uzman yazarlarıyla ilişkilerimizi paraya bağladığımız iddia ediliyor. Toplumsal sosyal sorumluluk projelerimizde, vakıflarımızın faaliyetlerinde bu dostlarımızın gönüllülük esasına dayalı destekleri için kendilerine minnet ve şükran duyuyoruz. Gönüllülük Türk olmanın güzel hasletlerinden biridir. Bu özelliği kavrayamamış kişilere gönüllülüğün manevi tatmini ve onun verdiği huzuru anlatmak, anlamalarını beklemek beyhude olabilir.
104 yıllık Denizli üzerindeki çirkin lekenin, haksız iftiranın kaldırılması için gösterilen haklı mücadelenin verdiği manevi huzurun bedeli olabilir mi? Katledilenler arasında birçok Denizlili gibi benim de atalarım bulunmaktadır. Kaldı ki tüm katledilenler bizlerin, hepimizin atalarıdır. Vatan haini denilerek vahşice katledilen ve kanları hala yerde duran atalarımıza “suçlu değil onlar”, “şehit onlar” denildiğinde ruhlarının huzura kavuşuyor olduğuna inanmanın verdiği manevi tatmini tarif edebilmenin imkanı yoktur.
Benim kişiliğimle bağdaşmayacak tanımlamalar yapılmaktadır. Bu durumu atalarımızın söylediği “kötü söz sahibine aittir.” deyişi çok güzel anlatıyor.
Bu gerçeklerden hareketle sevgili Ömer Gökmen yıllarca emek vererek ve bütün iddialarını gerçekçi belgelere dayandırarak kitabında yazmış ve Türk Ocakları Denizli Şubesi’nde tanıtımını da yaparak imza gününde kamuoyuna sunmuştur.
“En doğrusu budur” diye toplum önüne konulan “Denizli Vakası …isyan isyan dedikleri….” isimli yeni kitabına, konu ile ilgili yayınlanmış hemen tüm kitapları, belgeleri, yayınları incelediğini söyleyerek sahip çıkan Ömer Gökmen her türlü saygıyı hak etmektedir. Yanlış, eksik, fazla ve hatta abartı varsa tartışarak gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlamak için medeni insanlara yakışan seviyede ve nitelikte tartışmalar her zaman yapılabilir. Ancak tehdit, korkutma, sindirme, susturma gibi yöntemlerin kullanılması kabul edilemez. Ayrıca, güzel şehrimizi lekelemek ve masum insanları hain ilan etmek gibi maksatları anlaşılamayan dayanaksız iddialarla hareket etmek de aynı şekilde kabul edilemez.
104 yıl boyunca Denizlililerin konuşmaktan bile korktuğu ve iftiralarla adeta bir tabu haline getirilen bu inanış Ömer Gökmen’in kitabının tanıtım toplantısında yerle bir edilmiştir.
Bu ithamlarda ve iftiralarda bulunan kişilere, önceki yıllarda dergimizde yayımlanan yazıları ve Ömer Gökmen’in kitabını okumalarını öneriyorum. Yazılara ilgili linkten ulaşabilirsiniz: http://dergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi61/index.html
Ömer Gökmen kitabında Ulu Önder Atatürk ve Milli Mücadele’de en önde görev alan silah arkadaşlarının değerlendirmeleriyle Demirci Efe’ye ait bütün gerçekleri baştan sona yazmıştır. Kitap incelendiğinde Demirci’nin daha sonrasında derdest edildiği gerçeği de ortaya çıkacaktır. Sosyal medyada içerik üretenlerin, özellikle taraflı bakış açısı ve doğrulanmamış iddialarla kamuoyunu yanıltmaya hakları olmadığını düşünüyorum.
Kamuoyuna saygıyla duyuruyorum.
Ali Abalıoğlu
Cafer Sadık Abalıoğlu Eğitim ve Kültür Vakfı
Yönetim Kurulu Başkanı